top of page

ZANAAT VE SANATIN MODERN SONRASI...

 

Melik ErtuÄŸrul Bayraktarkatal

 

             Zanaat – zanaatkâr, sanat –sanatkâr, modern, modern sonrası, post – modern, neo – modern gibi kavramlar; üzerinde çok tartışılan, konuÅŸulan ve tartışılmakta ve konuÅŸulmakta olan kavramlardır. Bu konuların her birinin ne kadar yoÄŸun ve geniÅŸ kapsamlı olduÄŸu açıktır. Ben, günümüzde “çaÄŸdaÅŸ zamanlarda”, teknolojik geliÅŸmeler ne kadar “ilerleme” gösterirse göstersin, sanatsal yapma - etme eylemi için “zanaat - sanat” bütünlüÄŸünde “usta, usta - çırak ve atölye”nin görererek, karşılıklı etkileÅŸim içinde öÄŸrenmenin önemine yeniden, genel bir deÄŸerlendirmeyle dikkat çekmek istiyorum. Bilimsel buluÅŸlar ve teknolojik geliÅŸmeler ekseninde ele alınan, pozitivist ölçme biçimleri ile deÄŸerlendirilen bir üniversite düÅŸüncesi içinde “sanat eÄŸitiminin” yeni bir konumlanmaya, farklı deÄŸerlendirme ölçütlerine ve yeni bir program yaklaşımına gereksinimi olduÄŸu açıktır.

​

            1982 yılında konservatuvarlar ve müzik öÄŸretmeni yetiÅŸtiren kurumlar üniversitelere baÄŸlandığında, bireysel ders alanları      ( çalgı  alanları, örneÄŸin piyano, keman v.b.) uygulamalı alanlar olduÄŸu için laboratuvarlardaki uygulamalarla eÅŸ tutuldu. Yani laboratuvarlardaki uygulamalarla, bir çalgı dersi ( öÄŸrencinin asıl alanı ) aynı biçimde deÄŸerlendirildi. Üniversite programlarına uyum saÄŸlanırken derslerin ağırlığı ile ilgili olarak - derslerin kredilerinin düzenlenmesiyle ilgili olarak - ÅŸöyle bir tablo ile  karşılaşıldı: ÖrneÄŸin; piyano dersi iki saat uygulamalı ders olduÄŸunda kredi deÄŸerlendirmesine göre bir kredi olarak ele alınıyordu. Ya da piyano dersini bir saat teorik bir saatte uygulamalı olarak gösterdiÄŸimizde dersin kredi açısından deÄŸeri en çok iki kredi oluyordu ( son zamanlardaki Bologna sürecine kadar uygulama böyle geliÅŸti ). Konservatuvarlarda okuyan öÄŸrencinin, ana çalgısı / ana alanı piyano olan ve bir saat teorik bir saat uygulamalı ders yapan öÄŸrencinin kredisi iki yani o dersin ağırlığı iki iken, dört saatlik teorik görünen yabancı dil dersinin kredisi dört kredi oldu ve asıl alan, yabancı dil ve benzeri teorik derslere verilen önem açısından geriye düÅŸtü. Oysa asıl ağırlık kazanması gereken alan, uygulamalı olarak görülen ve deÄŸerlendirilen asıl alanın kendisi olması gerekirdi. 2011-12 yıllarında Bologna sürecine geçildiÄŸinde öÄŸrencinin öÄŸretmeniyle birlikte yaptığı dersin haftalık yükü hesaplanarak derslerin deÄŸeri daha gerçekçi bir yere oturtuldu. Yani biz 1982 yılında ilk üniversiteye geçtiÄŸimizde bir anlamda sanatın ve zanaatın olmazsa olmaz yanını, ustanın, usta - çırak iliÅŸkisinin önemini, yapma - etme eylemi ile yaÅŸayarak öÄŸrenmeyi, teorik “herhangi bir dersten” daha önemsiz bir duruma getirdik.“Profesyonel sanatçı yetiÅŸtirme” ye özgü olan yanlar  üniversitedeki pozitif bilimlere iliÅŸkin olan genel program uygulamaları içinde eridi gitti. Türkiye’ deki üniversiteye geçiÅŸteki düzenlemede böyle bir yapı gerçekleÅŸtirildi.

​

            Üniversitelere baÄŸlanmadan önce ise kanımca, profesyonel müzikçi yetiÅŸtiren kurumlar, deÄŸiÅŸen dünya ve ülke koÅŸullarına göre yeterli program deÄŸiÅŸikliklerini gerçekleÅŸtirememiÅŸlerdi. Yirminci yüzyılın ilk çeyreÄŸindeki yapı ile 1980’li yıllara gelindiÄŸinde çok önemli bir farklılık içermiyordu. Oysa bu tarihsel dönemde, modernleÅŸmeyi örnek aldığımız Batı; bilimsel buluÅŸlar, toplumsal ve düÅŸünsel deÄŸiÅŸimler ve bu deÄŸiÅŸimlerin sanata yansıması açısından çok farklı zengin yaÅŸantılar deniyordu, kuruyordu.      Türkiye’ de ise; ne modern Batı’ ya iliÅŸkin bu deÄŸiÅŸimler, ne de yerli olanla ilgili bir dönüÅŸüm köklü ve verimli bir sonuca ulaÅŸamıyordu.

​

            DeÄŸiÅŸime bir örnek olarak Batı’daki / Avrupa’ daki modernleÅŸme olgusuna kısaca deÄŸinmek istiyorum. Avrupa tarihinde çeÅŸitli modern zamanlardan söz edilebilirse de burada ele alacağım “modernlik” kavramı genellikle herkes tarafından kabul edilen, 18. Yüzyıl Avrupa’sında, Ä°ngiltere’deki sanayi devrimi ve 1789 Fransız devrimi ile ortaya çıkan her alandaki büyük, köklü bir deÄŸiÅŸimi ifade eden zaman dilimini, modern sonrası da 20. Yüzyılın altmışlı yıllarından günümüze kadar olan zamanı vurgular.“Modernlik sözcüÄŸünün Latince kökenine baktığımızda, bir isim ve sıfat olan modernus sözcüÄŸünün, bir zarf olan modo sözcüÄŸünden türetildiÄŸini görürüz.”Modo” sözcüÄŸü “bugünlerde, ÅŸimdilerde” anlamına gelirken “modernus” sözcüÄŸü de “ bugünkü, ÅŸimdiki” anlamında kulanılmaktadır”1. Bugünkü, ÅŸimdiki”nin buradaki anlamı “yeni” olan demektir ve “eski”nin karşıtıdır. “Modernlik” radikal bir durum deÄŸiÅŸikliÄŸini anlatır; “eski” olandan “yeni” olana geçiÅŸi. Radikal durum deÄŸiÅŸikliÄŸi, yani eski olandan yeni olana geçiÅŸin merkezinde; “vahiy” merkezli, kutsal olanın ve temsilcilerinin emirlerinin yönlendirdiÄŸi ve yönettiÄŸi bir yaÅŸantıdan, insan ve akıl merkezli, insan tarafından düzenlenen bir yaÅŸantıya geçiÅŸtir. “Modernlik, salt deÄŸiÅŸim ya da olaylar silsilesi de deÄŸildir; akılcı, bilimsel, teknolojik ve idari etkinliÄŸin ürünlerinin yaygınlaÅŸtırılmasıdır. Ä°ÅŸte modernlik toplumsal yaÅŸamın çeÅŸitli bölümlerinin giderek artan farklılaÅŸmasını içerir. Bu bölümler ise, siyaset, ekonomi, aile yaÅŸamı ve özellikle de sanattır”2. Zanaat ve sanatın ayrılması ve sanatın ayrı bir kategori olarak düÅŸünülmeye baÅŸlaması bu yüzyılda gerçekleÅŸir. O zamana kadar zanaat ve sanat iç içe, birlikte düÅŸünülürken giderek birbirinden koparılır. Zanaat; iÅŸlevsel, kullanıma yönelik, gündelik ve popüler olanın içine, sanat ise; amacı kendisi olan, yalnızca kendisinde var olan, herhangi bir iÅŸlevselliÄŸe, kullanıma hizmet etmeyen, gündelik ve popüler olanın dışına yerleÅŸtirilmeye baÅŸlar. Sanatçı, zanaatkârdan daha önemli hale gelir. On sekizinci yüzyıldan önce birbirinin yerine de kullanılan zanaat ve sanat sözcükleri bu yüzyılın sonunda birbirinden tamamen kopar ve zanaat - sanat karşıtlığına dönüÅŸür. “Artık, güzel sanatlar diye adlandırılan ÅŸey, esin ve deha ile ilgili bir meseleydi, bunlar incelmiÅŸ zevkler yaratarak kendi kendilerini amaç olarak sunan ÅŸeylerdi. Oysa ki; zanaatların ve popüler sanatların icrası için becerinin ve kuralların varlığı yeterliydi”3. Sanat, benzersiz ya da en azından ayırt edici olan bir çalışmaya dikkat çeker gibidir; oysa zanaat daha anonim, kollektif ve süregelen uygulamaları tanımlar”4. Sanat; gündelik ve sıradan olanın dışında insanın “özgül” yanının, yalnızca kendi tekliÄŸine ait “özel doÄŸasına özgü yaÅŸantıları görülür kılmayı amaçlar”5. Bu artık ayrı bir kategoridir ve “özne”nin özgüllüÄŸünü, özgün olarak dışa vurduÄŸu biçime, sanat nesnesine dönüÅŸür. Tekil olarak yapılmış - edilmiÅŸtir, tek ve benzersizdir. “Sanat, sanatçıya toplumda zanaatkârın sahip olduÄŸundan daha özerk bir yer açar”6. Bu özerkliÄŸin ardında ise “himayeceliÄŸin yerini bir sanat piyasasının ve orta sınıf bir sanat kamuoyunun alması”7 vardır. Yani; bu yalnızca düÅŸünsel ve davranışsal bir edim deÄŸildir. Sanayi devrimi ile gittikçe güçlenen bir orta sınıf var olmaya baÅŸlar ve sanatkâr; deÄŸiÅŸen yeni toplumsal iliÅŸkilerin bir parçası olarak “himaye edilmeden”, ancak yeni orta sınıfın beÄŸenilerinden ortaya çıkan sanatsal kodlarla yaptığı - ettiÄŸi  sanat eserlerini “özgürce” sergileyerek hayatını sürdürebilir hale gelir. Artık eskiye göre daha özgür ve özerk bir sanatçı modeli vardır. Her toplumsal deÄŸiÅŸim dönemlerinin kendine özgü yaÅŸama biçimleri, iliÅŸkileri, anlamlandırması ve buna baÄŸlı olarak ürettiÄŸi kodlar vardır. Ä°nsan bir bakıma bu kodların toplamıdır da. DoÄŸal olarak bu orta sınıfın beÄŸenileri yeni bir sanat algısı yaratır ve o dönemlerde “estetik” alan ortaya çıkar ve bu beÄŸeniler estetik alandaki kuralları var eder. Artık sanatçılar bir anlamda o estetik kurallar çerçevesinde aklın, dehanın, özgül olan duyumsamaların o kurallar içerisinde ifade bulduÄŸu bir alana sıkışmış olurlar. ÇeÅŸitli dönemlerden geçilerek 1920’li yıllara gelindiÄŸinde “Dada” hareketiyle baÅŸlayan ve bu zaman kadar gelen estetik yargıların reddedildiÄŸi bir manifestolar çağı baÅŸlar. Bu belki ÅŸöyle özetlenebilir: Dayatılmış olan kuralları kabul etmiyoruz, bunların dışında yeni bir sanat yapmak istiyoruzdur artık öne çıkan. Burada yine insanın özgürlüÄŸü ve özgünlüÄŸü söz konusudur. EÄŸer Arnold Scönberg’i anımsayacak olursanız tonalitenin egemenliÄŸine son verme isteÄŸi de ve bunun üzerine geliÅŸtirdiÄŸi serial yazı bu döneme rastlar. DiÄŸer sanat alanları da bu yeni düÅŸünce çevresinde gerçekleÅŸir. Bu dönem altmışlı yıllara kadar manifestolar çağı diyebileceÄŸimiz bir zaman dilimi olarak süre gelir. Bir sürü deÄŸiÅŸik üslûplar, her üslûbun diÄŸerini yok saydığı bunlara ve iliÅŸkin manifestolar zamanıdır. Burada vurgulamam gereken en önemli noktalardan birisi modernitenin baÅŸlamasıyla birlikte insanların kendine döndüÄŸü ve kendi merkezli olduÄŸu bir durumda çok büyük anlatılar ortaya çıkması, büyük anlatılar döneminin baÅŸlamasıdır. Yirmili yıllardan sonra farklı üsluplarla deÄŸiÅŸik anlatılar ortaya çıksa da belki modern dönemdeki gibi bir yere ait olmak, bir büyük anlatıya ait olmak durumu yavaÅŸ yavaÅŸ sönümlenir. Altmışlı yıllardan sonra baÅŸlayan teknolojik geliÅŸmeler seksenli yıllarda çok büyük ivme gösterdiÄŸinde insan tamamen bölünür parçalanır ve artık büyük anlatıların içindeki insan deÄŸil, adeta daha küçük toplulukların daha küçük anlatıların içinde olan bir toplumsal yapıya doÄŸru yol alınır.

​

            Åžimdi buraya kadar geldiÄŸimde ister zanaat ister sanat, hangisi olursa olsun, bunun eÄŸitiminde öÄŸretiminde ne kadar deÄŸiÅŸiklik olursa olsun vaz geçilmeyecek bir tek ÅŸey vardır o da ustanın kendisidir. Yani hangi dönem deÄŸiÅŸirse deÄŸiÅŸsin, bütün bu düÅŸünsel deÄŸiÅŸimler olsun yine eÄŸer piyano çalacaksanız ustaya ihtiyacınız vardır. EÄŸer bilgisayarda beste yapacaksanız o beste yapma stili ile ilgili bir ustaya ihtiyacınız vardır.

1980'li yıllardan sonra geliÅŸen teknolojilerle ÅŸimdilerde geldiÄŸimiz bilgisayar teknolojileriyle olaÄŸanüstü deÄŸiÅŸik alanlar açıldı. Bu alanlarda zanaat ve zanaatkarlık yükseldi. Modern dönemlerde geriye atılan zanaat 1980 li yıllardan sonra öne çıkarak yeni zanaatkarlıkları ve ustaları ortaya çıkardı. Demek ki; hangi deÄŸiÅŸim olursa olsun, zanaat ve sanatlarda usta - yani piyano öÄŸretmeni – vazgeçilemeyecek biridir bu eÄŸitimin merkezindedir. KuÅŸkusuz zanaatın teknolojiyle birleÅŸerek öne çıkması ile popüler alandaki geliÅŸmeler, popüler kültürün merkeze doÄŸru oturduÄŸu bir dönemde - yine zanaatla ilgili olarak - eÄŸlendirici olduÄŸu için sanattan daha aÅŸağıya gönderilen zanaat ön plana doÄŸru çıkmaya baÅŸlar. Günümüzde ise, eÄŸer zanaatla sanat ve zanaatkar ile sanatkar özellikle belli alanlarda - bestecilik alanı -  yeniden iç içe geçmiÅŸ görünmektedir. Yani modernitedeki ayrımdan ÅŸimdi, zanaatkar ile sanatkarın iç içe geçtiÄŸi duruma doÄŸru yürüyoruz.

​

               O halde ÅŸunu söyleyebiliriz; yeni profesyonel müzikçileri yetiÅŸtirme biçiminde eÄŸitimin merkezinde olacak kavram usta kavramıdır. Tüm diÄŸer dersler usta – çırak iliÅŸkisi etrafında örgütlenmelidir. GeliÅŸen bilgisayar teknolojileri ve internet sayesinde de artık bazı derslerin önemini yitirdiÄŸini ve bu derslerin yüklerinin azaltılması ve asıl alandaki usta - çırak ve atölye iliÅŸkisine yeniden dönülmesinin önemli olduÄŸunu düÅŸünüyorum. Bizim geleneÄŸimizde bu vardır. MeÅŸk buna en iyi örnektir. Yaparak öÄŸrenmek. Bu yapma etmeyi kurallar kitabından öÄŸrenme olanağınız yok. Bilgisayardan ne kadar öÄŸrenirseniz öÄŸrenin, yine ustaya gereksiniminiz var. Ancak bilgisayar ve internet devriminde bir ÅŸey karşımıza çıkıyor; bazı dersler çok çeÅŸitli, çok boyutlu ve çok renkli anlatımlı olarak burada var. DoÄŸal olarak öÄŸrencilerin derslere olan ilgileri internete kayıyor. Çok farklı, çok çeÅŸitli ve zengin internet ortamı.

            Yeni profesyonel müzikçilerin yetiÅŸtirilmesinde yirmi birinci yüzyıl içerisinde ustanın çok önemli bir figür, çok önemli bir aktör olduÄŸunu düÅŸünmekteyim. Bunun çevresindeki derslerin çok gerçekçi ve verimli bir biçimde çeÅŸitlendirilmesini, öÄŸrencilerin ilgilerine göre yeniden düzenlenerek çok yalın, daha az dersli fakat ilgi çekici programların düzenlenmesiyle profesyonel müzikçilerin daha iyi yetiÅŸtirilmesi saÄŸlanabilir.

 

 

15. 03. 2013 SCA Açılış KonuÅŸması    

 

Dipnotlar

 

1. Özge Aydın, ModernliÄŸin Akılcılık ve Evrenselcilik Ä°ddialarının Felsefi Kökeni, DoÄŸuÅŸ Üniversitesi Dergisi, 12 ( 1 ) 2011, s. 74 - 83

2. Alain Touraine, ModernliÄŸin EleÅŸtirisi, Çev. Hülya Tufan, Yapı Kredi Yayınları, 1995 Ä°kinci Baskı, s. 23

3. Larry Shiner, Sanatın Ä°cadı, Çev. Ä°smail Türkmen, Ayrıntı Yayınları Sanat ve Kuram Dizisi 7, 2010 Ä°kinci Baskı,s. 23

4. Richard Sennett,Zanaatkar, Çev. Melih pekdemir, Ayrıntı Yayınları, 2010, s. 92

5. Necdet Sümer, Sanatçı,Sanat yapıtı ve Dinleyici – Ä°zleyici – Okur Üzerine, “...ve Müzik” dergisi, H.Ü. Devlet Konservatuvarı Yayınları, s. 70

6. Richard Sennett,Zanaatkar, Çev. Melih pekdemir, Ayrıntı Yayınları, 2010, s. 91

7. Larry Shiner, Sanatın Ä°cadı, Çev. Ä°smail Türkmen, Ayrıntı Yayınları Sanat ve Kuram Dizisi 7, 2010 Ä°kinci Baskı,s. 24

​

bottom of page